Dünyanın en büyük pestisit pazarlarından biri Avrupa Birliği. Pestisit kullanımını azaltmaya yönelik politikalar şu ana kadar çok başarılı olmadı. Standartlaştırılmış verilerin olmayışı, ülkeleri izlemeyi ve aralarında karşılaştırma yapmayı zorlaştırıyor.
Son on yılda AB’de, yıllık yaklaşık 360.000 tonu bulan pestisit satışları hemen hemen sabit kaldı. Ancak pestisitlerin insanlar, hayvanlar ve çevre üzerinde yarattığı riskler söz konusu olduğunda satış hacmi tek başına pek bir şey ifade etmiyor. Bu maddelerin zehirlilik düzeyi, uygulanma yöntemi, uygulanma zamanı veya sıklığı gibi diğer faktörler de önemli. Mevcut durumda, AB’nin elinde ürün ve ülke başına pestisit kullanımını gösteren ayrıntılı istatistikler yok. Ulusal düzeyde ve Avrupa düzeyinde bu tür veriler sistematik olarak toplanmadığı için satış hacimlerini gösteren rakamlar temsilî düzeyde.
Tüm pestisitlerin neredeyse dörtte biri Avrupa Birliği’nde satılıyor. 2019 yılında AB piyasasının değeri, 12 milyar avro iken dünya geneli 53 milyar avro idi. AB aynı zamanda, aynı yıl üçüncü ülkelere yaptığı 5,8 milyar avroluk ihracatla da en fazla ihracat yapan bölge konumunda. Avrupa Birliği’nde şu anda 450’den fazla pestisit aktif bileşeni onaylanmış durumda. Bu rakam son on yılda sabit kaldı. Yetkililer bazı maddeleri toksisiteleri nedeniyle piyasadan kaldırırken yenilerini onaylamaya devam ediyorlar. AB’de yasaklanmış olan bazı pestisitler Avrupa’da yetişen ürünlere sızmanın bir yolunu hâlâ bulabiliyor. Bunun nedenlerinden biri, AB pazarındaki payı yüzde 14’lere varan yasadışı veya sahte pestisit kullanımı olabilir.
Avrupa’da yetişen ürünlerde hâlâ pestisit kullanılıyor olmasının bir başka nedeni de geçici istisna getiren düzenlemeler. Üye devletler “acil durum” olarak adlandırılan durumlarda, çiftçilere belirli bir maddeyi 120 gün süreyle kullanmasına izin verebiliyor. Son altı yılda, üye devletlerde izinsiz pestisit kullanımına bu şekilde 3.600 istisna getirildi. Üstelik, bazı aktif bileşenlere verilen izinler, insan ve çevre sağlığı açısından kritik toksisite düzeylerine rağmen uzatılmaya devam ediyor.
Avrupa İstatistik Ofisi’ne (Eurostat) göre, 2020 yılında AB bünyesindeki en büyük pestisit pazarı İspanya. Onu Fransa, İtalya ve Almanya takip ediyor. Bu ülkeler AB’nin 2019’daki toplam pestisit satış hacminin üçte ikisinden fazlasının kendilerine ait olduğunu açıkladılar ve bunlar aynı zamanda AB’deki başlıca tarım üreticileri. AB üye ülkeleri arasında, satışların izlediği seyirde önemli farklılıklar var. Örneğin, Danimarka’da 2019’daki pestisit satış hacmi, 2011’dekine oranla yüzde 42 daha azdı ancak Kıbrıs ve Letonya’da önemli ölçüde yüksekti. Bununla birlikte, bu iki ülkenin pestisit satış hacmi, elimizdeki kesin verilere göre, diğerlerine oranla düşük.
Pestisit kullanımına, toplam satış rakamları yerine yüzölçümü itibarıyla bakıldığında, önemli bölgesel farklılıklar göze çarpıyor: Örneğin Romanya’da yoğun tarım yapılan bölgelerde çok fazla pestisit kullanılırken kuzeyde Karpatlardaki kullanım göz ardı edilebilecek düzeyde. Üye devletler arasında pestisit kullanımında görülen farklılıkların önemli bir nedeni, ülkenin tarım modelini belirleyen üretim tipidir. Sahip olduğu geniş arazileri meyve ve süs bitkisi gibi kalıcı ürün ekimine ayıran İtalya gibi ülkeler, tarım arazilerinin yüzde 80’inden fazlasını meraların oluşturduğu İrlanda gibi ülkelere göre daha fazla pestisit kullanıyor. Çiftçiler kalıcı ürün ekimi için kullandıkları aynı alanı fungisitler sayesinde yılda 30 defadan fazla işleyebiliyor. Pestisitler yerine kimyasal olmayan alternatiflerin benimsenmesini zorunlu kılan politikaların sürekli değişmesi de bu farklılıkta rol oynayan başka bir faktör. Örneğin, 1 Ocak 2021’den itibaren herbisit glifosat içeren her tür ürünün kullanılmasını yasaklayan tek Avrupa ülkesi Lüksemburg. Ülke ayrıca, üzüm üretiminde, bütün insektisit türlerinin kullanımına aşamalı olarak son vermek ve bunları kimyasal olmayan alternatiflerle değiştirmek için AB’nin Ortak Tarım Politikası fonundan yararlanıyor. Öte yandan, Fransa veya Belçika gibi bazı üye devletler, toksisiteleri nedeniyle AB genelinde yasaklanan pestisitlerin kullanılması konusunda yıllık bazda istisnalar tanıyor.
Pestisit kullanımında en çarpıcı düşüş Danimarka’da gözlendi. Bu İskandinav ülkesi ilk olarak 1972’de pestisit harcı uygulaması getirdi ve 1982’de bunu pestisit vergisi ile destekledi. Temmuz 2013’ten bu yana, bu vergi nominal değere değil, maddenin insan sağlığı, çevre ve yeraltı suları üzerindeki toksisitesine bağlanmış durumda. Vergiden elde edilen bütün gelir tarım sektörüne aktarılıyor, bu da çiftçi örgütleri arasındaki direnci azaltıyor. Danimarka deneyimi, riske dayalı bir vergilendirmenin, bitki koruma ürünleri satışlarını ve özellikle zararlı pestisit satışlarını da azaltabileceğini gösteriyor. AB de kendine özgü bir vergilendirme anlayışı geliştirebilir. Çiftçilere eğitim verilmesi, Ortak Tarım Politikası fonlarının tahsisinde entegre haşere yönetimi için daha çok koşul getirilmesi ve araştırmaya daha fazla yatırım yapılması pestisit kullanımını azaltabilecek diğer politika önlemleri arasında sayılabilir.
2020 yılında Avrupa Komisyonu, Çiftlikten-Çatala Stratejisi ve Biyoçeşitlilik Stratejisini sundu. Bu planların hedefleri arasında, 2030 itibarıyla kimyasal pestisit kullanımının ve neden olduğu risklerin küçültülmesi ve daha tehlikeli pestisitlerin kullanımının yüzde 50 oranında azaltılması yer alıyor. Üye devletlerin ulusal düzeyde pestisit kullanımını azaltma çabaları üzerinde varacakları anlaşmada AB bünyesinde pestisit kullanımında görülen bu farklılıkların bir ihtilaf konusu olması muhtemel. Bu yeni yasal çerçevedeki değişiklikler, Avrupa’da gıda üretiminde hangi pestisitlerin ne kadar, ne sıklıkta ve nerelerde kullanıldığını daha iyi izlemeyi de mümkün kılabilir; ki bunlar bugüne kadar elimizde olmayan veriler.